Kartpostal Şehir Kopenhag

By | 21 January 2017

İskandinavya gezimiz içinde Kopenhag ‘ı gezmemiz için fazla bir vaktimiz yok. Aslında bu şehir için ayırmış olduğumuz gün sadece bir gün ve dolu-dolu bir gün olmasını istiyoruz. Kopenhag gezimizde listemizin ilk sırasında, elbette Özgür Şehir Christiana var.

Özgür ansiklopedi bu bölgeyi şu şekilde tanımlıyor.

Christiana bölgesine giderken heyecanlıydık. Uzak bir ihtimal olsa bile biraz eğlenebilirdik… Ama yolumuz üzerinde görmüş olduğumuz bir hippi,

“Babasının, şehrin kuruluşunda aktif rol aldığını belirtti ve Christiana ‘nın artık eskisi gibi olmadığını” , satıcılara dikkat etmemiz gerektiğini, artık dükkanlarda satışın olmadığını ve içeride fazla sayıda köpek olduğunu ve büyüklerden değil küçük olan köpeklere dikkat” etmemiz gerektiğinin bilgisini aktardı. Tatlı bir adamdı. Benim üzerimde dün akşamdan kalma soğuk, termal montum ve içliğim varken adamın üzerinde hard rock cafe tişörtü vardı.

Gitmeden önce güncel web günlüklerinde okuduğum zaman şehir içinde kesinlikle koşulmaması gerektiği, şehir içinde koşma eyleminin sadece özel durumda (bir polis baskının anında gerçekleştirildiği) alarm amaçlı olduğu yazmaktaydı. Hippi de bunu doğruladı…

Anladığım, burası özgür ansiklopedinin belirttiği gibi artık özgür bir şehir değildi. Çok özgürleşmeyecektik zaten dünyanın kaybolan renklerini görmek istiyorduk ve burası henüz solmamıştı…

Şehrin girişinde anı olarak fotoğraf çekildik ve fotoğraf kameralarımızı kapatıp çantalarımıza kaldırdık. İçeride Fotoğraf ve video çekilmesi kesinlikle yasak. Girişte büyüklü-küçüklü birçok uyarı levhası var ve bunun haricinde bir uyarı bulunmamakta. Ama içeride fotoğraf çekilecek birçok kare var ki bu uyarıya uymayan birçok kişinin fotoğraf çektiğini gördüm. Christiana ‘nın yerlileri bu olaydan çok hoşlanmıyor. Bizde misafiriz ve hancıyı rahatsız etmek istemedik. Saygılı olmak için kapattık ve açmadık. Şehir eskisi gibi olmasa bile biraz merak edin, temiz çocuklar olsanız bile ziyaret edin. Eski halini bilmesem bile halan daha gezilecek birçok bölgesi bulunmakta.

Dükkanlar kapalı! daha doğrusu hediyelik eşya satan dükkanlar var ve açık ama Christiana ‘yı özgür şehir yapan dükkanlar kapalı durumda ve satış gerçekleşmiyor. Satışları, şehrin girişinde bulunan satıcılar gerçekleştiriyor, çok rahat bir şekilde ticaret dönüyor. Satıcılar gördüğüm ve anladığım kadarıyla afrikalı. İçeride kafeler var ve turistler oturuyor. Hippi nin bizlere söylediği gibi her yerde küçük köpekler var. İçeride temkinli dolaşıyorum ama köpekler yüzüne değil. Daha doğrusu içeriye girmeden önce konuşmuş olduğumuz Hippi biraz şevkimi kırmıştı.

Evler, barakalar rengarenk. Ağırlıklı olarak Budizm ve Afrika temaları bulunmakta. 34 hektar alan içinde on metre karelik özgür bir alan var. Bu özgürlükten ne söylemek istediğimi anlamış olduğunuzu düşünüyorum. Bu alan çok dumanlı.

Başta dediğim gibi kısıtlı günümüz var, yarın Tromso için yola çıkacağız ve Kopenhag içinde gezilecek çok ama çok güzel yerler var.  Gezilecek yerler olarak daha önceden plan yapmış ve gezmeye başlamıştık.

Şehir, dün akşama göre biraz daha sıcak. Güneş yüzümüze gülmüş ve bizleri ısıtıyordu. Eğer dün geldiğimiz gibi hava buz gibi olsaydı o günümüzde çok eğlenceli olmazdı. Ben sıcak sevenlerdenim.

Özgür şehirden ‘den yola çıktık ve bu güzel şehri dolaşıyoruz. Arabadan çok bisiklet ve tekne bulunmakta. Benim bisiklet kullanamadığımı, bu kadar kolay bir şeyi beceremediğimi sanki şehir yüzüme vuruyor bana nazire yapıyor.

Boynumda yaver elimde üç ayak dolaşıyoruz. Şehir rengarenk ve ne yaver ne üç ayak bana yük oluyor.

Nyhavn geldik. Ekşi de burası için kartpostal diyorlar. Eksik söylemişler ama ben benzetecek başka bir şey bulamıyorum. Nyhavn dayız. Bir kanalın ikiye bölmüş olduğu iki tarafın rengarenk olduğu bir bölge. Her yerde turist var ve kalabalık. Bir restorana oturduk ve glögg lerimizi içtik. Fotoğraflarımızı çektik.  Oturunca fark ettim, yorulmuşuz. Otelden ilk çıktığımızdan beri yürüyorduk ve oturduğum zaman yaver ‘in ve üç ayağın ağırlığını hissettim.

Gün bitiyor ama şehir bitmiyordu. Burada 1 saatten fazla zaman geçirdikten ve dinlendikten sonra Kastellet ‘e doğru yola çıktık. Saat dört ya da beş olmasına rağmen hava erken kararmış ve Kastellet bahçelerinde planlamış olduğumuz geziyi yapamamıştık. Hava kararmış olmasına rağmen bizim gibi bir elin parmakları kadar turist gördük. Kastellet içine girdik ama hiç kimse bize nereye gidiyorsunuz, ne yapacaksınız gibi bir soru yöneltmedi. Fotoğraf çekiyor ve dolaşıyoruz.

İlk girişte bulunan köprü üzerinden St Alban Church ‘un kulesinin resmini çektim. Gece olduğu için ISO’ yu arttırmak ve resmin bozulmasını önlemek istedim. Bu sebepten uzun pozlama tekniğini kullandım ve bu kareyi yakaladım. Soğuk etkisini hissettirmeye başladı ve acıkmıştık. Yarın burada değiliz, gitmek istediğimiz daha çok yer var ama yorulmuş, acıkmış ve soğuğu artık daha fazla hissetmeye başlamıştık. Çok yaklaşmış olsak bile Küçük Deniz Kızı heykelinden vazgeçtik ve otel bölgesine geri dönüşe geçtik. Akşam bizi Tivoli geceleri bekliyor…

Geri dönüş yolunda Kopenhag ın Nişantası ‘sı olarak bilinen bir yerinde yemek molası verdik, dinlendik. Herkes çok şık ben ise çok rahat ve St Alban Church ‘un fotoğrafını çekerken Kastellet bahçelerinde dizimin üzerine çökmüştüm ve dizlerim çimen lekesi içindeydi. Umursamadım çünkü açtım ve yorgundum.

Ve Tivoli bahçelerindeyiz ve çocuklar gibi şeniz. Burası için bir gün ayırmıştık ve Otel’imize yakın olduğu için geldiğimiz akşam (bugünden bir gün önce) ilk olarak burayı ziyaret etmiş yemeklerimizi yemiştik. Yorgunluktan değil ama dün akşam soğuk her yerimizdeydi ve yaver i çantamdan bile çıkartmamıştım. Tivoli bahçelerinde ısınmak için sürekli glögg içmiştik ve oyuncaklara binememiştik. Hava bugün daha sıcak ve çocuklar gibi şeniz. Büyümüş de küçülmüş çocuklarız. Eğlendik ve birazda üşüdük.

Tivoli ‘den otelimize doğru yürürken Copenhagen Railway Station ‘ı görebiliyorum. İçerisi de çok güzel dışarıdan baktığınız zamanda. Buram-buram tarih kokuyor ve günümüz ile birleşiyor. Çok güzel ise neden fotoğrafı yok demeyin. İlk geldiğimiz zaman Uçak dan sonra Otelimize gelmek için tren kullandık ve bu gara geldiğimiz zaman yorulmuştuk. Yaveri çantamdan çıkartmaya üşendim. Tivoli ‘den Otel’e giderken ise çok yol yürümüştük ve beş dakika fazla yürümeye dermanım yoktu. Sabah, havalimanına giderken nasıl olsa tekrar bu garı kullanacağım deyip erteledim. Otel’e geldik, uçak için uçuşlarımızın check-in yaptık ve fark ettik ki uçuş saatimiz çok erken, bugün çok yorulduk ve Taksi ile hava limanı ücretini öğrendik. İki kişi olduğumuz zaman (ip ucu) taksi ile tren arası çok fazla bir fark bulunmamakta. Taksi nin otelden almasını düşündüğümüz zaman günün yorgunluğu ve az kalan uyku zamanı nedeniyle taksi ulaşımını tercih ettik. Durum böyle olunca Copenhagen Railway Station için çekmeyi planladığım fotoğraflar bir sonraki Kopenhag gezimize kaldı.

Evet tekrar geleceğim kartpostal şehir. 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *